• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Edebiyat

SAKARYA TÜRKÜSÜ

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat?

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..

Necip Fazıl KISAKÜREK

 

ÇOCUKLUĞUMUZ

ÇOCUKLUĞUMUZDA.............

Bizim çocukluğuzda Annelerimiz çalışmazdı. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Hatta Babamın bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi. Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.....

En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani. Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık. Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik. Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi. Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.

Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi. Mahallemizdeki teyzeler Annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik. Ya da pencereden bize bir sürahi bir bardak uzatırlar, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.

Kısacacı evine gidip gelen (ki ;sadece çişi gelen giderdi evine)elinde mutlaka yiyecekle dönerdi. Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi. Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu. Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın Üstüne koyar oyun bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse almazdı.

Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi. Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi.... Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı. Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık. Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık. Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık. Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik. Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim. Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Komşumu tanımıyorum ama evinin camında,temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.

Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem. Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ; bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri. Evlerimiz var, içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok. Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...

Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz.. Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu. Ben kapılarında ' vale ' lerin, ' bady 'lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir. Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp,taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana. Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder. Nedir bunlar? Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk. Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk. İyi de neden böyle olduk ? Biz mi istemiştik? Yoksa birileri mi böyle istedi.......

Her toplum hakettiği gibi yönetilir'' derler ya, hakettiği gibi de yaşar diyelim mi ? Kim yazmış bilmiyorum.

Taa uzaklardan bir selam gibi geldi bana. Üzerimde kalmasın, o yüzden "sana"gönderiyorum. Umarım seninde üzerinizde kalmaz bu selam;sen de başkalarına gönderirsin.

                                             MACİT TAŞDEMİR

 

 

 

 

 

 

   KISSADAN   HİSSE

         Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta öğrencisini uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en kalabalık meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem bırakmasını, halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmesini istemiş. öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. üzüntüyle ustasına gitmiş.

         Usta ressam üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. öğrenci resmi yeniden yapmış.Usta yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile bırakmasını önermiş. öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış.

         Sevinçle ustasına koşmuş.Usta ressam şöyle demiş: "ilkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. ikincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma."

                                   SITKI KARADAĞ

 

Kardeş demek hayat demektir
Kardeş demek hayat demektir.....Kimi zaman aldığın nefeste kardeşim diyebilmek............kimi zaman üzüldüğün anda karşında bulabilmek.........Hiçbir zaman sevgili kardeş gibi olamaz.........kardeşin aşkı sevigiliden çoktur.........Sevgili terk eder, kardeş yanında baki kalır .........Sevgili emreder, kardeş teselli eder .........Kardeş sevgiliden çok sever.........Bilir misin bizde kardeşlik nedir .........Nefesin kesilirse, al benim canımı kullan.......senindir.........Yolun sonu uçurumsa eğer........kardeşim geri dön........İlk adım benimdir…

 

Sabuncuoğlu Şerefeddin

1386 yılında Amasya’da doğmuştur. Dedesi Sabuncuoğlu Hacı İlyas Çelebi ve babası Ali Çelebi de hekimbaşılık yapmış olan Sabuncuoğlu, Amasya'daki Bimarhane'de Burhaneddin Ahmed’den tıp eğitimi aldıktan sonra yine burada 17 yaşında hekimlik yapmaya başlamıştır. Sabuncuoğlu Şereffeddin 14 yıl boyunca da Bimarhane'de çalışmalarını sürdürmüştür. Yaptığı çalışmalar sonucunda zamanla adı bütün Anadolu'da duyulmuştur.Şu anda Amasyadaki hastaneye onun adı verilmiştir. 1470 Yılında vefat etmiştir.

 

 


 
Hz.Mevlana'nın Yedi Öğüdü

Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol.

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

Hoşgörürlülükte deniz gibi ol.
 
Ya olduğun gibi görün
Ya göründüğün gibi ol.



 Başkalarının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit, 

     Kendi kusurlarını hatırla. 

    
O zaman başkalarının kusurlarıyla alakadar 

     Olmaya hakkın olmadığını hatırlarsın.




--------------------------------------------------------------------------------------


ADNAN TAŞDEMİR  EŞİ VE KIZI
         19 / 10 / 1980 Yılında Ayrancı Köyünde doğdu Hamit ve Hanım çiftinin ikinçi coçuklarıdır. İlk okulu 3. sınıfa kadar Ayrancı köyü İlk Okulunda tamamladı, daha sonra  Mehmet Bilğili İlk Okulunu bitirdi. Suluova Lisesi Orta kısmını ve Lise bölümünü bitirtikten sonra askere gitti. 
        Asker dönüşü 2005 yılında Ankaralı Fatma hanım ile hayatını birleştirdi, bu evlilikten 15 / 03 / 2007 tarihinde bir kız coçukları dünya'ya geldi. Kızlarının adını Berranur koydular.
         Şu anda Suluova'da gelişen teknolojiye ayak uydurarak İnternet Cafe işletmeciliği yapmaktadır.
         Adnan lise yıllarında'da Edebiyata meraklıydı bundan esinlenerek bugün Suluovada yayınlanan on line gazete; ''Suluovam net'' te köşe yazarlığı yapmaktadır.
        ADNAN'A BAŞARILAR DİLERİZ


 ADNAN TAŞDEMİRİN KIZI  BERRANUR TAŞDEMİR


ADNAN'IN SULUOVAM NETTEKİ KÖŞE YAZISI

ZAMAN ÖYLE HIZLI GEÇİYOR Kİ...
Zaman öyle hızlı  geçiyor ki, hızla geçen bu zamana kimileri yön verirken, kimileri de zamanda bir yaprağın, rüzgarda savrulması misali savrulup duruyor.
Zamana yön verenlerin üretenler, zamanda savrulanlar ise tüketenler.     Ama kesinlikle üretenler kesiminde olmadığımızı biliyorum.
     Geçenlerde bir arkadaşımla otururken Suluova’nın ekonomisinden esnafın durumundan, dününden bugününden konuşuyoruz. Suluova’nın eski  Esnafının esnaflığından, Eğitim ve Kültüründen, dostluk ve dürüstlük gibi, Ata-Dede Dostlukları gibi. Kirvelik gibi kavramların öneminden Aile ilişkilerinden ve Suluova’yı Suluova yapan diğer güzelliklerinden bahsediyoruz.
     Bütün bunlardan bahsederken farkına vardığımız bir şey beni üzüyor.  O da Yukarıda saydığım, önemsediğimiz bu değerlerimiz. Çünkü  hepsini bir bir kaybediyoruz.
     Bir de şans oyunlarını konuşuyoruz.
Üretimden düşürülmüş vatandaşın, nasıl şans oyunlarına merak sardığını. 

     Ama benim bildiğim Bir şey var ki o da Kumarı oynayan değil, her zaman oynatan kazanır.
     Oynatana bakıyorum. Devlet eliyle oynatılıyor.
     Şaşırmamak elde değil. Çünkü biz devleti toplum olarak baba yerine koymuş bir milletiz.
     Baba evladına bunu reva görür mü.
     İşten, aştan yana umudunu kaybetmiş, üretimden elini eteğini çekmiş, hazırı arzulayan bir toplumun kime ne faydası olur.
     Kimseye faydası olmayanın devlete millete ne faydası olur.
     Haksız mıyım. 
                      ADNAN TAŞDEMİR



------------------------------------------
                                             

                        KISSADAN HİSSE

           Rivayete göre, balıkcılıkla geçimini sağlayan şirin bir sahil kasabasının,kendi halinde,yalnız yaşayan bir balıkçıymış Balıkçı Mehmet.
             Herkesin balıkçılıkla geçimini sağladığı bu şirin kasabada onu bu kadar farklı kılan ve meşhur eden ise,kimi balıkçılar çoğu defa ağlarına bir tek balık takılmadan geri dönerlerken , denize açıldığı her seferinde onun ağlarını doldurarak geri dönmesiymiş.
             Bu durum kasaba halkını şaşırtırmış ama,kendi halinde yanlız yaşayan bu adama , "Bu işin sırrı nedir?" diye soramazlarmış.

            Balıkçının şöhreti o kadar artmış ki , kimin işi rast gitse , kim dişe tırnağa dokunur bir iş yapsa , "Balıkçı Mehmet kadar şansla" sözü yerleşip gitmiş insanların diline.



             Şirin kasabanın bu yalnız adamı , gün gelmiş daha seyrek ava çıkmaya başlamış , gün gelmiş hiç çıkamaz olmuş. 
             Kasaba halkı, gittiği her avından bolca balıkla dönen bu ihtiyar balıkçının yokluğunu farkettiklerinde,doğruca kulübesinin yolunu tutmuşlar. Vardıklarında onu evinde ölü bulmuşlar.Üzülmüşler
             Fakat kasaba halkını en çok şaşırtan ise, balıkçının evinde gördükleri çok sayıda kitap ve yayın olmuş.

            Ava çıktığı her seferinde neden bol miktarda balık avlayarak döndüğünü o zaman farketmişler.
           Çünkü balıkçının evindeki kitapların büyük bölümü balıkçılık ve balık avcılığı ile ilgiliymiş.






        KISSADAN HİSSE

         Bir zamanlar kurbağalar arasında bir yarış düzenlenmiş. Hedef bir kulenin en yüksek noktasına ulaşmakmış.

         Bir cok kurbağa bu yarışı izlemek ve yarışmacıları destek vermek için toplanmışlar ve yarış başlamış.

         Bir süre sonra seyirciler kuleninen yüksek noktasına erişilemeyeceğine inanmışlar ve şöyle demişler; 

        Ne acı!  BAŞARAMIYACAKLAR

        Yarışın zorluğu ve bu sözler yarışmacıları etkilemiş. Pes etmeye, yarışı bırakmaya başlamışlar.Sonunda biri hariç hepsi yarışı bırakmış. yalnız kalan ve inanılmaz mücadele veren kurbağa kulenin en tepesine varmayı başarmış. Kurbağa aşağı iner inmez diğerleri etrafını sarar ve nasıl başardığını sormuşlar.

        Ve anlamışlar ki o sağır

        Hiç bir zaman, negatif olmak gibi kötü alışkanlıkları olan insanları dinlemeyin.

       Çünkü onlar kalbimizin en iyi isteklerini çalarlar!

       Her zaman duyduğumuz  yada okuduğumuz kelimelerin gücünü kendinize hatırlatın. Her zaman pozitif düşünün.

       Her zaman hedeflerimize ulaşamıyacagımız yada hayallerinizi gercekleştiremeyeceğiniz söyleyen kişilere karşı SAĞIR OLUN......


--------------------------------------------------------------



 


 

ATATÜRKÜN YAVERİNDEN BİR ANI......

Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı.
Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine.
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp;
- Neden sordun ki, dedi. Buraların saabisi misin? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gâvur harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan gurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mihtara anlatinca, o da bana bilet aliverip saldi Angaraya, giceleyin
geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte agsamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti.
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki.. O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşiyoz. Sunun bunun gâvur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.
Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duy gulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek;
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanimizdir... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.
Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Pasa yani Atatürk işte karsında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp
Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye
getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kad ar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
-'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin.
( …….. )
Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun.'.......


                  
------------------------------------------------------




      
 Aşağadaki yazıyı tüm ve Ayrancılı Anneler için Nazlı Kalembaş kardeşimiz göndermiş ve bizdende sitede yayınlamamızı istedi bizde uygun gördük  yayınlıyoruz lütfen tüm Anneler ve Anne adayları okusun


       TÜM ANNELERİN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN  

  
      Bir zamanlar doğmak üzere olan bir çocuk varmış. Ve dünyaya gideceği gün ALLAH a sormuş? Bu kadar küçük ve korumasızken dünyada nasıl yaşayacağım? ALLAH Meleklerim arasından senin için bir tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak ve seni hep koruyacak, diye cevap vermiş. Ama lütfen söyle bana, burada Cennet te hiçbir şey yapmadan şarkı söylüyor ve gülümsüyorum,ben böyle çok mutluyum.Senin meleğin de sana şarkılar söyleyecek ve sana her gün gülecek. Sen de o meleğin sevgisini hissedeceksin ve mutlu olacaksın.Peki insanlar benimle konuştuklarında ben onları nasıl anlayacağım,ben onların dilini bilmiyorum ki. Meleğin sana dünyadaki sözlerin en güzelini ve en tatlısını söyleyecek, ve görebileceğin en büyük sabır ve ilgi ile sana konuşmayı öğretecek. O zaman seninle konuşmak istediğim zaman ne yapacağım? Meleğin senin elerini birleştirecek ve sana dua etmeyi öğretecek..Duydumki dünyada kötü insanlar varmış. Beni kim koruyacak? Merak etme,meleğin seni hayatı pahasına dahi olsa savunacak. Ama ben seni  göremiyeceğim için çok mutsuz olucam. Meleğin sürekli sana benden bahsedecek ve sana bana nasıl tekrar ulaşabileceğini anlatacak ,ama beni göremesende ben hep senin yanında olacağım.Tam o sırrada Cennette ki huzur ortamına dünyanın homurtuları karışmaya başladı. Dünyaya gitmek üzere olduğunu anlayan çocuk aceleyle son sorularını sordu:Peki Allah ım şimdi gitmek üzereyim ,lütfen bana o meleğin ismini söylermisin
      
(MELEĞİN İSMİ ÖNEMLİ DEĞİL, SEN ONA DÜNYADA ANNE DİYECEKSİN) TÜM ANNELERE

*** ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN***

-----------------------------------------------------------------


SANA GELSEM BİRTANEM 

KALBİ
M DURMUŞ NABIZ ATMIYOR
GÖZLERİ
M YUMULMUŞ ÖLÜMÜ BEKLİYOR
KAPINA BIRAKILSAM BİRTANEM
 
R ÖPÜCÜKLE BENİ CANLANDIRIRMISIN

YALIN AYAK ÜST BA
Ş PERİŞAN
YAĞ
MUR ALTINDA SIRIL SIKLAM
YANINA GELSEM BİRTANEM
 
SIMSIKI SARARAK BENİ
ISITIR
MISIN

HAYALLER YIKILMI
Ş UMUTLAR TÜKENMİŞ
KARANLIKTA KALIP YOLUNU KAYBETMİŞ
O AN BENİ
BULSAN BANA RASTLASAN BİRTANEM
 
GÜNE
Ş Gİ
Bİ DOĞUP YOLUMU AYDINLATIRMISIN?

İLKBAHARI GÖRMEDİM MEVSİMLERİ ATLADI             
 ÖMRÜMCE BİR YUDUM SEVGİYE MUHTAÇ YAŞADIM
  SON BAHARIMDA, SON GÜZÜMDE SANA RASTLADIM
BENİ SEVER KALBİNDE SAKLARMISIN BİRTANEM
                                                 
                                               Hadi AYRANCI


      SEV
 Önüne geleni değil
Uğrunda öleni sev
Sana bakanı değil
Sana tapanı sev
Seni ağlatanı değil
Senin için ağlayanı sev
Ama Unutma
Günlük değil
Ömürlük sev 
Yeter ki se

HADİ AYRANCI



ŞU TİTREYEN ELLER  

Gece soğuk ve sessiz
Ben yalnız ve sensiz
Çile çekmekle bitmez
Hayat yaşanmaz old

Birlikte olduğumuz o mesut günleri
Şimdi birer birer hatırlıyorum
Gözlerinin rengini, ıslak dudaklarını
Sevgim ile dolup taşan bakışlarını

Tebessüm eksik olmazdı yüzünden
Mutluluk okunurdu gözlerinden
O kadar çok neşeliydin, o kadar çok tatlıydın
Neşeli halin nerede şimdi, sen neredesin?

Hasret kaldım anılara, sevmeye, sevilmeye
Mümkün olsa seninle olsam böyle olmazdım
Acılarla, kederlerle beraber yalnız kalmazdım
Gönül inleyerek perişan olur

Şu titreyen ellerle, yaşlı gözlerle
Geleceksin diye bir gün seni beklerim

                               
      MYNET GÜZELİ
DUYGUSUZ AŞKSIZ GÜNLERİMDE
KARANLIK YALNIZ GECELERİMDE
AĞLAMAKLI HİÇ GÜLMEYEN YÜZÜMLE
SENİ ARADIM HEP SENİ BEKLEDİM

SEVGİYİ TATMADIM HİÇ SEVİLMEDİM
ÖMRÜMCE HİÇ BİR GÜN GÖRMEDİM
CANIM DİYEN BİR SESE HASRET YAŞADIM
SENİ ARADIM HEP SENİ BEKLEDİM

 

Yorumu gönderen: tuğçe( tugce.cimcime_60hotmail.com ), 14.12.2008 16:27:37:
Bu siteyi hazırlayanların ellrine sağlık.Bu sene ayrancı köyünü ziyaret etme imkanı buldum.İnsanlarını çok misafirperver ve sıcak kanlı olduğunu gördüm.Yolu düşen herkesin Ayrancı Köyünü gezmesini isterim.Benim orayı gidip görmeme vesile olan dayım ŞÜKRÜ YILMAZ'a ve kardeşi YAVUZ KAVUNCUOĞLU'na da sonsuz teşekkür ederim.:)

 

Yorumu gönderen: tuncay( rabiaburcakhotmail.com ), 04.12.2008 12:04:21:
Bütün Ayrancı Köyü insanımızın Kurban Bayramını kutlar, sağlık ve esenlikler dilerim.

 

Yorumu gönderen: yavuz( ykavuncuogluhotmail.com ), 03.12.2008 14:35:06:
saygıdeğer ayrancılı hemşerilerim yaklaşan kurban bayramınızı en içten sevgi ve saygılarımla tebrik ederim nice bayramlara hep beraber kavuşmak dileği ile hayırlı bayramlar

 

Yorumu gönderen: Aziz DOĞAN( a.dogan_05hotmail.com ), 29.11.2008 16:40:29:
Köyümüzün her evinden bir şehit adayı var. Her şehitimizin adına bir site acılması da imkansız. Bu nedenle sitenin adına AYRANCI KÖYÜ şeklinde yapalım. Siteye ŞEHİTLERİMİZ menüsü altında her şhitimize bair sayfa açalım. Bu sayfada; 1- Şehitin Kimlik Bilgileri (Fotoğraflı) 2- Eğitim / Öüretim durumu 3- Mesleki Kariyeri (Mesleki Öz geçmiş) 4- Şehadeti Bölümü (Buraya şeit olduğu olay anlatılarak belgeler ve resimlerle donaıtılım en son şehitin cenaze merasimi resimleri ve haberleri konur) 5- Anılar Bölümü (Buraya şehitle ilgili kimlerin iyi/kötü anıları varsa resimli / anlatımlı buraya konur) İyi olacağı kanaatindeyim. Köy Halkıma selamlar.

 

Yorumu gönderen: tuncay( rabiaburcakhotmail.com ), 29.11.2008 15:25:31:
Bu site başlangıçta Davut kardeşimizin tanıtımı ve onun hakkında kısa bilgilerin yer aldığı bi site olarak başladı. Fakat, sitenin Ayrancı Köyü halkına hitap etmesi, köye ait bir ortak oluşum olması daha faydalı olacaktır.Site içerisinde Davut kardeşimiz ile ilgili bilgiler zaten bulunur ve daima da bulunacaktır. Bundan şüphem yoktur.İsminin değişmesin de bi sakınca görmüyorum. Ayrıca buradan tüm Ayrancı Köyü insanımızın Kurban Bayramını kutluyorum.

 

Yorumu gönderen: Murat Günhan KAVUNCUOĞLU, 25.11.2008 21:01:36:
Sitenin isminin ayrancı köyü olarak değişmesi net de arama yapanlar veya köyümüzü merak edip araştırmak isteyenler için kolaylık olacaktır.Gönül ister ki böyle kalsın ama görüşler ve düşünceler de doğru.Davut abinin ismi sadece site isminden kaldırılıp aynı şeklinin korunması veya birdaha tartışılmasına bile olanak vermeyecek şekil de siteye kalıcı olarak yerleştirilmesi hepberaber karar verilmeli.Hassas bi konu temennim kimsenin kırılmaması.Kırılacak kimseler hislerini açıkca belli etsinler küskünlüklere dargınlıklara mahal vermeyecek tedbirleri de hep beraber alalım.Herkese Selamlar

 

Yorumu gönderen: adnan( adnan-tasdemirhotmail.com ), 25.11.2008 10:09:37:
merhabalar...site davut abinin ismiyle açıldı ve eminimki davut abi zaten herkezin aklında yer etmiş durumda..ayrancı köyü varoldukça davut abi asla unutulmayacaktır..sitenin isminin ayrancı köyü olmasıda davut abiyi unutturmayacaktır..yani bence olmasında bir sakınca görmüyorum ben...

 

Yorumu gönderen: ayfer( ayfer_ersinhotmail.com ), 24.11.2008 20:13:11:
merhaba davut abinin bir ilki gerçekleştirdği doğru.ama şuda bi gerçek k herkesin adına site yamakta güç,bu sitenin içerisnde herzaman varolcak zaten oyüzden ismin değişmesinin ii olcağı kaantindeyim.birde köyün ileri gelneler derken gençlere taşmı atılıyo yoksa:)ellerine sağlık abi çok güzel olmuş

 

Yorumu gönderen: zehra demir( zhrdmrhotmail.com ), 24.11.2008 17:11:26:
Sitenin isminin değiştirilmesini talep edenler olmuş. Bu talepte bulunanlara köyümüzün ilk sitesini Davut Abimin yaptığını hatırlatmak istiyorum. O hapimizden daha düşünceli ve hassastı bu konuda. Ben bu taleplerine bi anlam veremedim. Davut Abim köyümüzün ilk şehidi olarak bu kadarını hakediyo bence. Herkese selamlar.

 

Yorumu gönderen: yavuz( ykavuncuogluhotmail.com ), 24.11.2008 07:21:46:
büğün 24 kasım öğretmenler günü insan mimarı olan tüm öğretmenlerimizin bu mutlu günlerini kutlar başarılı öğretim dönemi dilerim

 

Yorumu gönderen: Turgay ŞEKER( dtturgayhotmail.com ), 23.11.2008 11:37:26:
öncelikle siteye emek harcayanların ellerine, fikirlerine sağlık... şuanki mebcut linkler gayet başarılı olmuş.. daha fazlasını dört gözle bekliyorumm.. bütün ayrancı köyünü bu siteye bekliyorumm

 

Yorumu gönderen: İsa Şeker( isasekeryahoo.com ), 21.11.2008 17:56:08:
Bu siteye emek verenlerin ellerine sağlık.Ciddi gayret sarfedilmiş.Özellikle anket kısmı çok tatlı olmuş.İçeriğinin giderek zenginleşmesi dileğiyle. Selamlar

 

Yorumu gönderen: Azi DOĞAN( a.dogan_05hotmail.com ), 17.11.2008 01:21:22:
Ben bu sitede yazı yazanları genelde gençleri görüyorum. Ey ahali bu köyün İLERİ GELENLERİ neredeler. Onlarıda bu sayfalarda konuşurkan görmek istiyoruz. Selamlar...

 

Yorumu gönderen: kemal( kemalkaracahotmail.com ), 16.11.2008 15:32:43:
abi eline sağlık site güzel olmuş köydekilerede selamlar

 

İsim:ayça
E-mail:yagci_aycahotmail.com
Zaman:31.10.2008 11:49:07
Mesaj:davut abiye Allah tan rahmet diliyorum gercekten koyumuz adına guzel birşey yapmıstı.bende devamı için elımden geleni yapmaya hazırım.

 

İsim:KASIM ÖZTAŞ
E-mail:oztas1981hotmail.com
Zaman:29.10.2008 12:33:03
Mesaj:köyümüzde ve dışarıda yaşayan tüm ayrancılıların ve ayrıca tüm TÜRK ULUSUNUN cumhuriyet bayramını kutlarım.NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

 

İsim:mustafa
E-mail:mustafa_cvkhotmail.com
Zaman:27.10.2008 17:30:18
Mesaj:bn fevzi kavuncuoğlunun torunu hanifenin oğlu mustafa çevik'im. Dayıcım site çok gzl oluyor. tüm arancı halkına selamlar.

 

İsim:KASIM ÖZTAŞ
E-mail:oztas1981hotmail.com
Zaman:26.10.2008 14:29:21
Mesaj:sevgili abimize allahtan rahmet dilerim.bu sitenin yapımında emegi geçen herkese ve tüm ayrancılılara selamlar

 

İsim:murat kavuncuoğlu
E-mail:gunhan_2002hotmail.com
Zaman:21.10.2008 21:48:29
Mesaj:siteyi sürekli takip ediyoruz.bişeyler yazılmıyo diye aksi düşünülmesin.güzel site,daha da güzel olacak.Herkese selamlar.

 

İsim:hadi ayrancı
E-mail:hadiayrancihotmail.com
Zaman:21.10.2008 17:15:42
Mesaj:çok güzel bir site yapmışsınız rahmetlinin anısına çok güzel olmuş bu sitenin yapımında emeği geçenlerden allah razı olsun teşekkürler

 

İsim:Nebi AYRANCI
E-mail:mate_matik_cihotmail.com
Zaman:17.10.2008 15:20:28
Mesaj:herkese selam site çook güzel bu işle uğrasanların eline sağlık davut abime allahrahmet eylesin!!!!

 

İsim:adnan
E-mail:adnan-tasdemirhotmail.com
Zaman:15.10.2008 07:54:30
Mesaj:öncellikle herkeze selemlar...bir insanın unutulmaması için ancak bu kadar güzel bir iş yapılabilirdi..emeği geçenlerin ellerine sağlık diyor şayet teknik açıdan yardım gerekirse biz herzaman hazırız diyorum...davut abimize Allah rahmet eylesin....

 

İsim:eneskarakuş
E-mail:eneskarakus_91hotmail.com
Zaman:14.10.2008 20:35:52
Mesaj:selam yeni siteniz çok güzel olmus umarım umduğunuz kadar daha büyük ilgi görürsünüz.ayrıca davut abimiz için kendisine rahmet ailesine baş sağlığı diliyorum(bu vatan üç beş çakala kaldıysa kimse elimizden alamaz) sehitler ölmez vatan bölünmez(ben hacı bilal doğan'nın torunu enes karakuş

 

İsim:gözde kavuncuoğlu
E-mail:gozde-0506hotmail.com
Zaman:14.10.2008 20:23:18
Mesaj:babacığım eline sağlık harika bir şey olacak köyümüzü ve geçmişimizi öğreniyoruz eminim daha güzel olacak

 

İsim:ismail çam
E-mail:a.ajanshotmail.com
Zaman:13.10.2008 21:45:48
Mesaj:ben hacı bilal doğanın kızı satı çamın oğluyum sitenizi az önce gezdim çok güzel bir çalışma olmuş emeği geçenlere çok teşekkürler

 

İsim:ayfer
E-mail:ayfer_ersinotmail.com
Zaman:21.08.2008 13:20:50
Mesaj:söylenecek okadar çok şey varki davut abi için o bir ilki başarmıştı köyde biraraya gelemeyenler burda biraraya getirmişti...bende bu site için elimden geleni yapmaya hazırım

 


 


















 





















ÇARESİZ SON UMUTLA DOLAŞIRKEN NETDE
SANA RASTLADIM SENİ TANIDIM MYNETDE
SEVMEYİ, GÜLMEYİ ÖĞRENDİM SENDE
SENİ ARADIM HEP SENİ BEKLEDİM


                                   HADİ  AYRANC



STRABON

Amasya ili sınırları içinde varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Dünyanın ilk Coğrafyacısıdır.
Antik Dünya hakkındaki coğrafya kitabı ile tanınmıştır. Amasya'da doğdu ve Amasya’da öldü. Klasik Yunan eğitimi gördü. Aristodemos’tan hitabet dersleri aldı. MÖ 44’te öğrenimini sürdürmek amacıyla Roma’ya gitti. Başlangıçta Aristotelesçi görüşleri savunduysa da, sonraları Augustus’un öğretmenlerinden olan Athenodoros’un etkisinde kalarak Stoa okulunun görüşlerini benimsedi. İÖ 31’e değin Roma’da kaldı. MÖ 29’da Yunanistan’ı gezdi. İÖ 28’de Mısır’a gitti. Roma İmparatorluğu'nun büyük bir bölümünü dolaşmıştır. Roma ve İskenderiye’de uzun süre kaldı.

STRABON'un Amasya Hakkında Yazdıkları

"... Benim şehrim; içinde İris (Yeşilırmak) nehrinin aktığı geniş ve derin bir vadide kurulmuştur. İnsan emeği buraya hem şehir hem kale karakterlerini çok iyi şekilde sağlamıştır. Çünkü burası çok yüksek ve sarp kaya olup dimdik nehre doğru iner. Ve nehir etrafından şehrin kurulmuş olduğu yerde sahilde bir duvar ve her iki tarafta da sivri tepelere doğru uzanan duvarlar vardır. Bu tepeler iki tane olup tabii bir şekilde muhteşem bir kule gibi yükselmektedirler. Bu çevre içinde kralların hem sarayları hem de mezar anıtları bulunur. Her ne kadar şimdi bir eyalet ise de Amaseia (Amasya) bir zamanlar krallara aitti..."

%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%

HATTATLAR PİRİ ŞEYH HAMDULLAH

İslam yazı sanatını zirveye taşıyan hattat olarak tanımlanan Şeyh Hamdullah Amasya’da doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte tarihçiler Hicri 833 - 840 veya Milâdi1426 - 1429 olabileceğini kaydetmektedirler.

Hamdullah Çelebi, dini ilimleri ve edebi bilgileri devrinin meşhur alimi Şehzade II. Bayezid ve Ahmed’in hocası Hatip Kasım Efendi’den tahsil etmiş, ileri seviyede Arapça öğrenmiştir.

II. Bayezid, şehzadeliği ve Amasya valiliği sırasında Şeyh Hamdullah ile yakından ilgilenmiş, hatta Hamdullah’ın yazı hokkasını kendi elinde tutarak üstada hizmette bulunmuştur. Davetlerde de en yakınında oturtmuş, diğer misafirlerden ayrı tutmuştur.

Son yılları ve ölümü

II. Bayezid’in vefatından sonra oğlu Sultan Selim zamanında sekiz yıl tamamen inzivaya çekilmiştir. Hem talebe yetiştirmiş, hem de manevi terbiyesine girmiş müritlerini irşat ederek günlerini geçirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman Han’ın tahta çıkması ile tekrar padişahın teveccühüne mazhar olmuştur. 1526 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Vefat ettiğinde yaşı doksanın üstündedir. Mezarı Karacaahmet Mezarlığındadır.

 

Mihri Hatun

 

İlk kadın divan şairimiz olan Mihri Hatun 1460 yılında Amasya’da doğmuştur. Asıl adı Mihrinnisa (kadınlığın güneşi) veya Fahrünnisa (kadınlığın övüncü) olarak bilinir. Kadı olan babası Yahyazade Mehmet ona “Mihri” mahlasını uygun bulmuştur.

Sultan İkinci Bayezid’in Amasya’da Vali olduğu dönemde kentin kültür ve sanat merkezi olduğu bilinmektedir. Şehzade Bayezid’in etrafında toplanan değerli alimler, şairler ve diğer sanatkarlar, o devirde bu şehzadenin iyi yetişmesini sağlayan akademik bir ortam oluşturmuşlardı. 2. Bayezid’in üçüncü oğlu Şehzade Ahmed Amasya’da Vali iken ilim ve şiir meclisleri kurmuş ve bu meclislerde Mihri Hatun da bulunmuştu; bu da kendisinin o dönemde saygı duyulan ve takdir edilen bir şair olduğunu gösterir.

Mihri Hatun, bilgisi, güzelliği ve sanatı ile çevresindeki insanlar tarafından çok sevilen bir kişi olmuştur. Mihri Hatun’un yazdığı birçok şiiri zamanın ünlü şairlerinden Necati’ye naziredir. Bu şiirlerdeki amaç kendisinin şair Necati’ye yetiştiğini göstermekti.

Bir dönemde Müeyyedzade Abdurrahman Çelebi’ye karşı bir aşk beslediği bilinen Mihri Hatun, daha sonra Şehzade Ahmed’in veziri Sinan Paşa’nın oğlu İskender Çelebi’ye yazdığı sanılan şiirleri ile tek taraflı bu hisleri açığa çıkartmıştır. Hiç evlenmemiş ve 1506 yılında vefat etmiştir.

Mihri Hatun’un bir yazma Divan’ı İstanbul Üniversitesi kütüphanesindedir. Bu divanın ayrıca Fatih Millet Kütüphanesinde ve Ayasofya Kütüphanesinde bir nüshası vardır.

 

Bayezid Paşa

Çelebi Sultan Mehmed ve İkinci Murad devri vezir-i azamlarından. Amasyalı olup babasının adı Yahşi’dir. Çelebi Sultan Mehmed Amasya’da sancakbeyiyken hizmetine girdi. Ankara Muharebesinden sonra Osmanlı şehzadeleri arasında başlayan saltanat kavgalarında Çelebi Mehmed’i destekledi. Çelebi Mehmed’in Osmanlı tahtına geçmesinden sonra birinci vezir oldu (1413). Karamanoğlu üzerine yapılan bir seferde gösterdiği başarı üzerine veziriazamlık makamına ilave olarak Rumeli Beylerbeyliği de kendisine verildi (1414). Şeyh Bedreddin İsyanının bastırılmasında önemli rol oynadı. İkinci Murad Hanın tahta geçmesinden sonra da görevlerine devam etti. Bu sırada Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) İsyanı meydana geldi. Mustafa Çelebi, Bizans İmparatorunun da desteğiyle Rumeli’de durumu lehine çevirmeye başladı. Bunun üzerine Murad Hanın emriyle, Bayezid Paşa Rumeli’ye geçerek Mustafa Çelebi üstüne yürüdü. İki kuvvet Sazlıdere mevkiinde karşılaştı. Fakat ilk temasta Bayezid Paşa kuvvetlerinin önce sağ kolu ve onu takiben sol kolu Mustafa Çelebi tarafına geçti. Bu vaziyet üzerine teslim olan Bayezid Paşa, Mustafa Çelebinin yanında bulunan Aydınoğlu Cüneyd Beyin ısrarıyla öldürüldü. Kabri Sazlıdere’dedir. Torunları zamanımıza kadar gelmişlerdir. Muktedir bir devlet adamı olan Bayezid Paşa, Amasya’da cami, imaret ve medrese inşa ettirmiştir.

 

Yakut'-üL Musta'ssımi

Amasya'nın, daha sonra kendi adıyla anılmaya başlanan Yakutiye Mahallesinde (Bimarhane'nin bulunduğu bölge) doğdu. İslam hukuku uzmanı, şair ve yazardı. Hattın kurallarını ve inceliklerini öğrendi. Kendinden önce gelen ustaların çalışmalarını inceleyerek kendine özgü mükemmel bir teknik buldu. Kolaylıkla okunan, güzelliğin doruğundaki yazıları, hem özgün, hem de yüreği okşayan bir estetik güce sahipti. Yâkut, İslam yazısının altı çeşidini, bütün kurallarıyla tamamlayıp yazmayı başarmış, ayrıca bu yazıların yazılmasında kullanılan kamış kalemin ağzını eğri kesmeyi icat ederek hat sanatına ayrı bir güzellik kazandırmıştır. Binden fazla Kur'an-ı Kerim yazdığı iddia edilir. 1298 yılında vefat etmiştir. Mezarı Irak'tadır.

 

PİR İLYAS

Anadolu'nun zenginliği olan büyük dostlarındandır. Adı, Şücaaddin İlyas'tır. Gümüşlüzâde diye de bilinir. Amasya'da doğdu. Doğum tarihi bilin­memektedir. 837 (m.1433) tarihinde Amasya'da vefat etti. Sevâdiye Mahallesi Mezarlığı başındaki Pirler Türbesi'ne defnedildi. Pir İlyas Hazretleri, Amasya'da tahsilini tamamladıktan sonra Amasya müftüsü olarak görev yaptı. Timur Han Amasya'yı aldığı zaman, onu Türkistan'da bulunan Şirvan halkının yararlanması için gönderdi. Yeterli olacak maaş ve diğer ihtiyaçlarını da karşıladı. Pir İlyas Hazretleri Şirvan'a gittikten sonra yeğeni Gümüşlüzâde Celâleddin Abdurrahman Çelebi, Amasya müftüsü oldu. Pir İlyas Hazretleri bir müddet Şirvan'da müftülük ve kadılık görevlerin­de de bulundu. Bu arada öğretmenlik görevini de yerine getirdi. Sonra Kadılık görevini bıraktı ve Sadreddin-i Hayâvî Hazretleri'nin sohbetlerine katıldı. Onun yanında kırk gün halvette kaldı. Bir müddet sonra memleketi olan Amas­ya'ya döndü. Bu hareketinin yanlış olduğunu gördüğü bir rüya üzerine anladı. Rüya­sında Allah Rasulü (s.a.v.) kendisine şöyle hitapta bulunuyordu: "Ey İlyas! Kalbinden başka sevgilileri çıkar. Şu anda zamanın en hayırlı­sı Sadrettin Hayâvî'dir. Onun hizmetine koş." buyurdu. Uyandığımda yaptığım hatayı anladım. Hemen tevbe edip, Sadettin Hayâvî Hazretleri'ne koştum". Pir İlyas, o beldeye yaklaşınca, Sadettin Hayâvî Hazretleri talebelerine: "Pir İlyas geliyor, onu karşılayın" buyurdu. Dergâha varıp o mübarek za­tın önünde diz çöktü ve elini öptü. Bunun üzerine: "Ey Molla İlyas! Rasulüllah Efendimiz'in yol göstermesi nimetine herkes kavuşamaz" buyurdu ve onun gördüğü rüyayı bildiğini işaret etti. Bundan son­ra Pir İlyas Sadrettin Hayâvî Hazretleri'nin uzun yıllar hizmetinde kaldı. Daha sonra kendisinden hilafet aldı. Bundan sonra Pir İlyas Hazretleri mürşidinden izin alıp memleketinde irşad hayatına başladı. Mürşidinin vefat ettiğini duyması üzerine, Amasya'da "Tâciyye" adıyla meşhur olan Gümüşlü Camii'nin yanındaki Gümüşlüoğlu Dergâhı’nda ölünceye kadar irşad hizmetim sürdürdü. Vefat ettiğinde, kendi bağındaki evin sofasında yıkadılar. Bu sırada sofa­nın bir ağacı kırıldı. Üzerine düşmek üzere iken, Pir İlyas Hazretleri doğrulup, bir eliyle ağacı tutup kaldırdı. Sonra tekrar uzandı. Cenaze başında bulunanlar bu hali gözleriyle görüp hayret içinde kaldılar. Bu olay, çok kimsenin Hak yo­luna girip tevbe etmesine sebep oldu.


Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.

 

Âşık Paşazade,

1393 yılında Amasya'ya bağlı Elvan Çelebi köyünde doğdu.

Asıl adı Derviş Ahmed Aşıkî'dir.

On beşinci yüzyılda Fatih Sultan Mehmed'le birlikte İstanbul'un fethini yaşamış ve o günlerin anılarını yalın bir Türkçe ile yazdığı Tevârîh-i Âl-i Osman (Osmanoğulları Tarihi) adlı eseriyle bize sunmuştur. On dördüncü yüzyılın tanınmış Türkçeci, mistik şairi Âşık Paşa'nın soyundan gelir.

Anadolu'da Türk birliğini temsil eden, Farsça ve Arapça'ya karşı Türkçe'yi savunan ve tasavvufî inançlarıyla Oğuz Boylarını çevresinde toplayan dedeleri gibi, Âşık Paşazade de bir süre Amasya'da baba ocağında uyarıcılık görevi yapmıştır.

 

 ŞEYH CUİ


Asıl adı Mehmed Cui’dir. Halk tarafından büyük itibar gören mevlevi şeyhlerindendir. Hayatı hakkında pek fazla bilgi yoktur, ama ömrünün büyük bir bölümünü kendi köyünde geçirdiği bilinmektedir. Ölümünden sonra da köyüne "Şeyh Cuî" adı verilmiştir.

Şeyh Cuî Dede, şadgeldi Paşa zamanında ve Osmanlı’nın ilk yıllarında Amasya’da büyük ün yapmıştır. Amasya mevlevihanesine şeyh olmuştur. Daha sonra buradan ayrılıp, 1414 yılında kendi köyünde bir mevlevihane, bir tekke, mektep ve çeşme yaptırdı. Köyün bütün arazilerini mevlevihaneye vakfettirdi. Çevresindekileri de köye çekmiş oldu. Uzun süre bu köyde yaşadı ve Amasya’ya inmedi. Vefat ettiği zaman da köyünde toprağa verildi. 

 

Yörgüç Paşa (Lala)

 Osmanlı veziri. Babası Amasya ileri gelenlerinden Atabekzâde Abdullah Beydir. Doğum târihi bilinmemektedir.

Çelebi Sultan Mehmed Amasya’dayken, hizmetinde ve lalalığında bulundu. Ankara Savaşı (1402) sonrasında bozulan Osmanlı birliğinin tekrar sağlanmasında, Çelebi Sultan Mehmed’e yardımcı oldu. Bunun mükâfâtı olarak da, Çelebi Sultan Mehmed’in, Osmanlı birliğini sağlamasından sonra, Amasya sancakbeyliğine tâyin edildi. Samsun ve civârında ve Sivas’ta çıkan isyanları bastırdı. 1415 yılında Murad Çelebi (İkinci Murad), Amasya sancakbeyliğine tâyin edilince Şehzâde’nin lalası oldu. Şehzâde Murad’ın 1420’de tahta çıkması üzerine Amasya’dan ayrıldı. Bilâhare 1422 yılında vezirlik rütbesiyle, Rum beylerbeyi olarak Amasya’ya gönderildi. Pâdişâh değişikliğinden istifâde edip karışıklık çıkarmak isteyen eşkıyâ ve yerli beylere karşı başarılı faaliyetler yaptı. Eşkıyânın tamâmına yakınını ortadan kaldırıp bir kısmını da yakalayarak muhâfaza altına aldı. 1434’te, yaşlılığı dolayısıyla beylerbeylik vazifesinden alındı.

1441 yılında vefât eden Yörgüç Paşa, Amasya’da câmi, imâret, medrese ve türbeden müteşekkil bir külliye yaptırmıştır

 

 

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa,

1634 yılında Merzifon'un Marınca köyünde doğdu. Babası'nın yakın arkadaşı Köprülü Mehmed Paşa tarafından korunup yetiştirildi. Medrese eğitimi gördü. Klasik bir kültürle beslenerek, üstün zekası ve yetenekleri sayesinde hızla yükseldi. Köprülü Mehmed Paşa'ya damat oldu. Uzun seferler için İstanbul'dan uzaklaşan Fazıl Ahmed Paşa'ya yıllarca sadaret kaymakamı olarak vekalet etti. 1676 yılında Fazıl Ahmed Paşa'nın ölümü üzerine, 41 yaşında iken sadrazamlığa getirildi. En büyük hayali Kanuni devrinin güç ve itibarını Osmanlı Devleti'ne yeniden kazandırmak olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, hayatını bu amaca adadı. Osmanlı-Rus Savaşı'nda padişahla birlikte sefere katıldı. Zamansız giriştiği ve sorumluluğunu tek başına yüklendiği İkinci Viyana Kuşatması büyük bir bozgunla sonuçlandı. Bu bozgundan sonra idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın başı İstanbul'a getirildi. Gövdesi ise Belgrad'da gömüldü. İstanbul içinde ve dışında yaptırdığı birçok hayır eseri vardır. Kendisinden sonra da ailesinden bir çok devlet adamı çıktı.


&&&&&&&&&&&&&&&&&&&


      KURBAN

    BİR KİMSE EVİNDEN KURBANLIK ALMAK İÇİN ÇIKSA, 

    O KİMSENİN HER ADIMI İÇİN ON SEVAP YAZILIR,   

    ON GÜNAHI SİLİNİR VE O KİMSEYE ON DERECE VERİLİR… 

    ALMAK İÇİN KONUŞTUĞU ZAMAN O KİMSENİN SÖZLERİ TESBİH OLUR. 

    O KURBANIN PARASINI VERDİĞİNDE, HERBİR DİRHEM İÇİN YEDİYÜZ HASENE YAZILIR. 

    KURBAN YATIRILIP KESİLİNCE, KESİLDİĞİ YERDEN YEDİ KAT YERE VARINCAYA KADAR NE VARSA HEPSİ O KİMSE İÇİN İSTİĞFAR EDERLER… 

    KANI AKTIĞI ZAMAN RABBÜLALEMİN HER DAMLASINDAN ON MELEK HALK EDER. 

    O MELEKLER O KİMSE İÇİN KIYAMETE KADAR İSTİĞFAR EDERLER…

    VERDİĞİ ETİN HER LOKMASI İÇİN HAK TEALÂ İSMAİL (as)’ın EVLATLARINDAN BİR KÖLE AZAD ETMİŞ SEVABINI VERİR… 

                                               Hz. ALİ…


&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&


SON ŞAFAK  SON DUA
         
18 MART 1915 ÇANAKKALE
            
Subayıyla eriyle mehmetcik ellerini
gökyüzüne açmış dua ediyor.
          
Bu onların son duası üzerlerine doğan son güneş.
           
Az sonra düşman üstüne atılacaklar ve kahramanca şehit olacaklar.
          
Hepsi bunu biliyor ve en ufak bir tereddütleri yok
           
Ne demişti Mustafa Kemal ATATÜRK
       
BEN SİZE SAVAŞMAYI DEĞİL ÖLMEYİ EMREDİYORUM
          
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ DESTANI'NI YAZDI
          
BU KAHRAMAN TÜRK MİLLETİ


           
         AZİZ DOĞAN
      Saygı değer site ziyaretcileri yukarıda görmüş olduğunuz resimler.
     Çanakkale şehitliği ile ilğili resimler tamamı orjinal her hangi bir siteden veya google dan alınma değil bizzat şehitliğe giderek ailes ile birlikte ziyaret eden arkadaşımız kardeşimiz Aziz Doğan tarafından resimlenmiştir. 
     Çanakkale şehitliğini gezmiş görmüş ve bizim içinde fotograf makinasının deklanşörüne basmış ve bu resimleride sizlerle paylaşmak istedik.
     Oraya gidip gören dostlarımız arkadaşlarımız kim olursa olsun her Türkün orayı görmesini istiyor inşallah görmek nasip olur. 


NASİHAT :

KIRK YAŞINA  KADAR KUZU YİYECEKSİN KIRK YAŞINDAN SONRA KUZUNUN YEDİĞİNİ YİYECEKSİN.


Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam76
Toplam Ziyaret542340
Hava Durumu
Saat
Takvim
Site Haritası
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.652334.7912
Euro36.423936.5699