• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
TAMER MADEN
tamer.maden@ihlaskoleji.com
AMERİKAYI YENİDEN KEŞFETMEK
11/02/2012

2010-2011 öğretim yılının sonunda İhlas Eğitim Kurumları, her sene olduğu gibi, yurt dışı eğitim kamplarına yine öğrencilerini göndermek için tüm hazırlıklarını tamamlamıştı. Biri Amerika'nın New York eyaletinde, diğer ikisi de İngiltere'nin Leicester City ve Bradford şehirlerinde olmak üzere üç bölgeye yirmişer öğrenci ve üçer öğretmen ile gidilecekti. Bu yıl yurt dışına gidecek öğretmen kadrosuna birer tane de beden eğitimi öğretmeni dahil etme kararı alınmıştı. Biz, Amerika ekibindeydik. Amerika'ya gidecek öğrenci ve velilere gidilerek yer ve yapılacaklar hakkında bilgilendirme toplantıları yapılmış ve diğer hazırlıklar da tamamlanmıştı.

 

Nihayet maceranın başlayacağı gün geldi ve hava alanında toplanmaya başladık. Bütün öğrenciler son derece heyecanlı, sevinçli ve kıpır kıpırdı. Veliler de bir o kadar heyecanlıydı. Çocuklarının çok uzaklara gidecek olmasının belki tedirginliğini fakat Amerika'ya gidecek olmasının da gururunu yaşıyorlardı.  Aynı duyguları biz öğretmenler de yaşıyorduk. Amerika'yı merak etmemek mümkün mü?

 

Kendimi çok iyi hazırlamıştım. Amerika'ya sadece; gezmek, oradaki yüksek binaları veya diğer görülmesi gereken yerleri görmek, orayı fotoğraflamak için gitmiyordum. Oraya, Amerikalıların nasıl yaşadığını, neler yaptıklarını; kültürlerinin, yaşam tarzlarının, okullarının, eğitim sistemlerinin, evlerinin, yollarının, trafiklerinin, çevre düzenlemelerinin ve benzeri diğer konuların nasıl olduğunu ''bir kere daha, yeni bir gözle keşfetmek'' ve Amerika'yı incelemek için gidiyordum; Amerika'yı bir kere daha keşfetmeye ne lüzum var canım, dense de!

 

Nihayet pasaport işlemleri bitti, uçağa doğru gitmeye başladık. Velilerimiz, çocuklarına son bir kez el sallıyor, birbirlerine mutlu bir gülümseme ile veda ediyorlardı. Uçağa bindik ve yerlerimize oturduk. Her uçuşta olduğu gibi kurallar anlatıldı ve biz de kemerlerimizi bağladık. Uçak yavaş yavaş ilerlemeye başladı ve bir müddet sonra uçak havalanınca kemerlerimizi çözdük. Artık serbesttik; kimisi önündeki ekrandan film izliyor, kimisi oyun oynuyor, kimisi kitap okuyor, kimisi de sohbet ediyordu. Fakat herkesin aklı sanki başka şeylerle meşguldü. Yaklaşık on saatlik uzun bir yolculuktan sonra Kennedy Havaalanı'na indik. Heyecanımız daha da arttı. Pasaport işlemlerini bitirip bizi bekleyen araçlara bindikten sonra kalacağımız evlere doğru yol aldık. Yol boyunca etrafı seyretsek de hava karardığı için pek bir şey göremiyorduk. Nihayet eve geldiğimizde valizlerimizi alıp odalarımıza yerleştik. Hepimiz son derece yorgun bir hâldeydik ve saat farkından dolayı o gece tam uyuyamadık. Sabah olduğunda, öğrencilerimizle hazırlanıp bizi almaya gelen araçlarla  okula gittik. Ev sahiplerimizle kısa bir toplantıdan sonra belirlenen programın detayları üzerinde de fikir birliğine vardık. Her gün öğrencilerimiz, buradaki okulun öğretmenleri nezaretinde İngilizce görecek, hafta içinde yakın mekânlara, hafta sonları da diğer eyâletlere geziler planlanmıştı.İlk hafta, gece gündüz farklılığının sıkıntısını hepimiz hissettik.

Okulda teneffüs sistemi farklıydı; zil çalıyor fakat öğrenciler  teneffüse çıkmıyor, sadece öğretmenler sınıf değiştiriyordu. 08.30'da okula gidiliyor, kahvaltılar okulda yapılıyor ve yarım saat sonra ders başlıyor, 11.30'a kadar derslere devam ediliyordu. Öğle arasından sonra, 12.30 - 15.20 arası tekrar dersler sürdürülüyordu. Öğrencilerimiz, başlarda alışamamış olsalar da ilk haftadan sonra sisteme ayak uydurdular.

Bütün sınıfların en az iki duvarı tamamen kitaplıktı. Bunlar göstermelik değildi. ''Ara zamanlar''ın büyük bölümünde kitap okunuyordu. ''Boş zamanlarda!'' diyemedim, çünkü ''öğretimde boşa geçen zaman ölmüş'' demekti.  Öğrenciler, derslere ara verildiğinde, sanki yetişkin birer insan gibi aralarında normal konuşma tonuyla, sohbet ederek çıkıyorlar.  Derslerde, öğrencilerin öğretmenlerini dinleyiş ve dersi takip ediş tarzları sorumluluklarını bilen bireyler olduklarını gösteriyordu. Öğrencilerin, öğretmenleriyle iletişimi son derece samimi, doğal ve seviyeliydi.

 

Yemekhanede, üçüncü sınıftan itibaren bütün öğrenciler yemeklerini kendileri alıyor ve yetecek kadar alıyorlar. Tabak, kâse, çatal ve kaşıklar tamamen köpükten, plâstikten yapılma. Yemeklerin tamamı bitiriliyor, masa üzerinde kalan kırıntılar elle  boş tabaklara süpürülüyor, her öğrenci kendi çöpünü çöp kutusuna kendisi atıyordu. Daha sonra sandalyesini de düzelten öğrenci yemekhaneden ayrılıyordu.Öğrenciler yemekhaneden ayrıldıktan sonra, sanki yemekhanede hiç yemek yenmemiş gibi bir görüntüyle karşılaşıyorsunuz. Göze çarpan ilginç bir  durum da yemek tabaklarının küçük olmasıydı. Böylece, öğrenci tabağa fazla dolduramıyor, yiyebileceği kadar almış oluyordu.

 

Peki sokaklar, sokaklar nasıl Amerika'da?

 

Beş-altı kişilik bir öğrenci veya çocuk grubu düşününüz, yolun kenarında. Eski, hani bizim askerî servis araçları gibi, bir otobüs bozmasından yapılmış ''dondurma arabası''ndan dondurma alacaklar. Araba yolun kenarına yanaşıyor. Şoför, kırmızı renkli bir trafik levhasını yola doğru uzatıyor. Yolun gidiş- gelişi trafiğe kapanıyor, araçlar 8-10 dakika beklemede kalıyor. Çocuklar dondurmalarını alıyor, yalaya yalaya yolun karşısına geçiyorlar. Emniyet tedbirine gerek kalmayınca şoför levhayı içeri çekiyor ve yol trafiğe açılıyor: İnsana- çocuğa verilen değerin bir başka numunesi de bu olsa gerek.

 

Amerika sokaklarını gezerken elektrik direklerinin ''ağaçtan direkler'' oluşu  dikkatimizi çekmişti. Bu direklerden çok eskilerine rastlamak da mümkün. Hatta bir yerde, neredeyse çürümüş ve devrilmek üzere olan bir direği çelik halatla yakınındaki bir binaya bağladıklarına şahit olduk. Trafik ışıklarının da çok eski olması ilginç fakat her yerin ışıklarla donatılmış olması da dikkat çekici. Yolda, trafikte, alışverişte, markette insanların birbirlerine nezaketi, hatalı siz dahi olsanız "sorry" diyerek ''özür dileme''leri sanki bir âdet haline gelmiş; doğrusu görülmeye değer.

 

Yıllarca orada kalmış Türkler ve oranın yerlileri, Amerika'nın tam bir ''tasarruf ülkesi'' olduğunu söylüyor. Beyaz eşyalar, mobilyalar eskiyip tamamen bozulana kadar kullanılıyor.  Bize de, sizdeki "Eskisini getir, yenisini götür." sloganı, israfın en önemli sloganıdır, diyorlar. Türkiye'de günde çöpe atılan beş milyon ekmeği, beyaz eşyada, mobilyada ve teknolojik aletlerde yapılan israfı görünce işimizin doğrusu çok zor olduğunu anladım.

 

Özellikle telefon konusunda çok titizler, kendi markaları hariç başka markaları pek kullanmıyorlar. Kendi markaları ülkelerinde cüz'î bir fiyata satılıyor. Kendilerine ait olmayan markalar çok pahalı, onları da genelde yurt dışından gelenler satın alıyor.

Her binanın yanında plâstik için ayrı, kâğıt için ayrı, metal için ayrı, normal çöpler için ayrı çöp kutuları bulunuyor, yani geri dönüşüme çok önem veriliyor ve insanlar da çöplerini buna göre ayrıştırıyorlar.

Marketlerinde; meyve ve sebzelerin ülkemize göre çok pahalı olduğunu, taneyle satıldığını, hatta karpuzun bile dilim olarak satıldığını, yüzde yüz doğal meyve suyu ve süt tüketiminin çok fazla olduğunu, ekmeklerin küçük ama pahalı ve çok az tüketildiğini gözlemleyebilirsiniz. Para üstü olarak en küçük birimin bile hesabını çok iyi yapıyorlar. Bunları görünce ülkemizdeki israfın hangi boyutlarda olduğunu çok net anlıyorsunuz. Kıyafet konusunda çok lüks giyinen bir topluluk değiller.

 

Her yer tamamen yeşillik, ağaçlandırma çok mükemmel. Ağaç kesenlere ağır cezalar var. Gittiğiniz her yerin dikkat çeken en önemli özelliği yeşilin bol olması ve çok iyi korunması. Dikkatimizi çeken bir husus da her il, ilçe ve belde kenarında bir orman alanının ve ormanın içinde de bir göl veya gölcüğün bulunmasıydı. Gölden veya ırmaktan da öyle rastgele balık tutamazsın, gidip ilgili merciden balık tutma belgesi alman gerekiyor.

 

Para kazanmak için her şey yapılmış, nereye giderseniz gidin, gezilecek ve görülecek her şey ücretli; müzeler ve kütüphaneler hariç. Su pahalı bir içecek ve suya gerçekten çok değer veriyorlar.

 

Otobüsleriyle, metrolarıyla, feribotlarıyla seyahat ettik; hepsi çok eski ama kullanışlı. Yenilikler zamanla içlerine yerleştirilmiş. Hava alanlarına, metro duraklarına girdiğinizde ülkemizin ne kadar lüks olduğunu gördük. Şunu anladım ki şekle değil işleyişe, dış görünüşe değil içeriğe, beyne önem veriyorlar.

 

Osmanlıyı incelemişler, işlemişler ve uyguluyorlar. Ne olurlarsa olsun doğru olanı yaptıkları, nasıl çalışılması gerektiğini bilip uyguladıkları ve asıl bize ait olan ahlâkî ve an'anevî değerleri yaşadıkları için Amerika olmuşlar.

 

New York'u, New Jersey'yi gezmek; Manhattan'ın gökdelenlerini, Tımes Square Meydanı'nı, Empıre State binasından Manhattan'ı izlemek; Philadelphia'yı, ABD'nin doğduğu Pennsylvania'yı, Washington DC'de Beyaz Saray'ı, Kongre Binasını görmek; Six Flags eğlence merkezinde bütün kurtları dökmek ve heyecanın, adrenalinin zirvesine çıkmak; Niagara Falls'in o muhteşem manzarasını en yakından tanımak ve o ihtişamı hissetmek İhlas Koleji ekibine nasip olmuştu.

 

İlk haftanın şaşkınlığını ve jet lag sıkıntısını atlattıktan sonra, öğrencilerimizin mükemmel bir kaynaşma içinde olması, ev sahiplerinin mütevazılığı, hoşgörüsü, iyi niyetleri, ellerinden geleni yapma çabaları aramızda çok farklı bir bağın kurulmasına sebep olmuştu. Öğrencilerimizin; gerek evde, gerek okulun mutfağında işlere dört elle sarılmaları, ev işlerinde bazı sorumlulukları yerine getirmeleri, birbirleri ile iletişimleri, yardımlaşmaları, gurbette birlikte hareket edebilmenin en güzel örneklerini göstermeleri memnun edici bir durumdu.

 

Yaşları büyük kız öğrencilerimizin küçüklerine ablalıkları, erkek öğrencilerimizin ağabeylikleri takdire şayandı. Hele hele, bir ağabeylerinin ikinci hafta başka bir eve gitmek zorunda kalması gerektiğini öğrenince, akşam bütün öğrencilerin gözyaşlarıyla, "Gitmesen olmaz mı Fehim ağabey?" diye yalvarışları asla unutulmaz.

 

Kamp dönemi bitmiş, artık geri dönüş için valizler hazırlanmıştı. Bir valizle geldiğimiz Amerika'dan tıka basa dolu ikişer valizle hava alanındaydık. Ev sahiplerimizin hepsi ailece, bazı öğrenciler ve son üç gün bizimle kalan Genel Müdürümüz bizleri uğurlamak için yanımızdaydılar.

 

Pasaport işlemleri bitirip valizleri de kontrolden geçirdik. Gerek geride kalanlar, gerekse bizler belki de zorla içimizde tuttuğumuz gözyaşlarımızı bırakıvermiştik. Öyle ki bu, İhlas Koleji için yaz kampından öte başka bir durumdu. Bağlılık, güven, düzen ve birliktelik fikri, bazı öğrencilerimizin Genel Müdür'ümüze yalvarır gözlerle "Efendim, siz 2-3 gün daha buradaymışsınız, biz de sizinle kalabilir miyiz?" cümlelerini sarf etmelerine sebep olmuştu. Ama yolcu yolunda gerekti. Uçakta, bir aylık Amerika macerasını İstanbul'a ulaşınca ailelerimize, çevremize, arkadaşlarımıza nasıl anlatacağımızın tatlı heyecanını yaşıyorduk. Bu rüya, İstanbul'a inen uçaktan işlemlerimizi halledip dışarıda bizleri bekleyen ailelerle sarmaş dolaş olana kadar sürmüştü.

 

Artık, "Gelecek yıl da ekibimizle nasıl Amerika'ya gideriz?"inhesapları yapılıyordu İhlas Koleji öğrencileri arasında...

 

Tamer Maden

Beden Eğitimi Öğretmeni



2111 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

     19/02/2012 00:55

Gerçekten hocam kompozisyonunuz çok iyi mükemmel bir dille anlatmışsınız.Gezinize ait resimlerinizi yollarsanız sitede yayınlar bizde oraları görmüş oluruz ellerinize sağlık.
FIRAT PERVANE

AMERİKA AMERİKA     11/02/2012 15:51

Saygıdeğer Hocamızın heyacan dolu ve bir o kadar da güzel geçen Amerika yolculuğunu kendi uslubuyla kalem alışı ve onu harika ve anlaşılır bir dille Ayrancı Köyü Resmi Web sitesi ziyaretcilerine aktarması cok mükemmel. Teşekkür ederiz. Tamer enişte başarılarının ve makalelerinin devamını bekleriz. Ağzına ve Kalemine Sağlık.
YAVUZ KAVUNCUOĞLU

Yazarın diğer yazıları

KENDİN İÇİN SPOR - 09/04/2017
İşte bütün o tanımların , yorumların ve kitabi tüm anlatımların özünde spor tek bir kelime ile hareket demektir. Yapılan tüm hareketlere spor denir.
TANIDIKLARIM VAR - 09/04/2017
Her insan farklı fiziksel özellikler, yetenekler ve düşünce dünyasına sahip bir şekilde farklı hayat şartları içerisindedir. Her birey kendi hayatını farklılıklar içerisinde yaşamaya çalışır.
AYRANCI KÖYÜ TOPLANTI YERİ - 08/10/2015
Bildiğiniz üzere Ayrancı köyünün damat olarak bir ziyaretçisiyim. Sene de bir kez de olsa gelir zaman geçiririz.
MİLLİ EĞİTİM MİLLİ ÖĞRETİM - 20/04/2015
Eğitim, bireylerin toplumun standartlarını, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili olan tüm sosyal süreçlerdir.
FUTBOL NEDİR NE DEĞİLDİR ? - 12/04/2015
Şimdilerde bir çok eski stad ve spor salonlarının yanında yeni satadyumların hepsinin adına ''ARENA'' Konulmaya başlandı.
ZENGİNLİK DERSİ - 15/04/2012
ZENGİNLİK Biz dinlenmek için temiz hava için tatil bölgelerine, piknik için yeşil alanlara gidiyoruz onlar zaten o ortamın içinde yaşıyorlar,
MUTLULUK - 30/12/2011
SALİH ÖĞRETMEN VE ÖĞRETMENLER GÜNÜ
MEDENİYET DEDİĞİN TEK DİŞİ KALMIŞ : ULAŞIM - 23/12/2011
BÜYÜK ŞEHİRLERDEKİ ULAŞIM.
DİZİLERDEN DİZELER - 17/12/2011
HER GÜN GÖRMEYE ALIŞTIĞIMIZ DİZİLERİN HAYATIMIZI NASIL ETKİLEDİĞİNİ KISACA ANLATILMASI
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam140
Toplam Ziyaret540948
Hava Durumu
Saat
Takvim
Site Haritası
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038