TAMER MADEN tamer.maden@ihlaskoleji.com
30/12/2011 MUTLULUK Salih öğretmen her zaman ki gibi okul dağıldıktan sonra evine doğru yürümekteydi. Eve gitmeden önce yol üzerinde bulunan markete girip bazı ihtiyaçlarını aldı, fırına uğrayıp ekmek alıp bir zamanlar çocukların cıvıl cıvıl oyun oynadıkları, koşup eğlendikleri güvenli ama şimdi ise boş bir alan kalmayacak şekilde araçların park ettiği, kokuşmuş çöplerle dolu, izbe sokaklardan ilerleyerek evine ulaştı. Binanın dış kapıdan içeri girdi ve hemen sağ tarafta binanın reklam broşürlerinin, faturaların konulması için yapılmış camekanına baktı, doğalgaz, elektrik, su faturalarının geldiğini gördü, tedirginlikle bir iç çekerek dairesine ait faturaları aldı, her birine baktıkça yüzündeki kırışıklıklar daha da arttı. Faturaları ceketinin iç cebine koyup asansöre binip dairesinin bulunduğu kata çıkarken sırtını asansörün aynalı tarafına dayadı. Günlerden 23 kasımdı ay sonu yaklaşmaktaydı, maaşı hemen hemen bitmek üzereydi, okulda yorgun geçen günün ardından faturaları da görünce morali daha da bozulmuştu. Asansör dairenin katına geldiğinde durdu, Salih bey asansörün kapısını açıp dairesinin zilini çaldı, eşi kapıyı açtı, oğulları da hemen arkasında heyecanla babalarına bakmaktaydı. Selam verip içeri giren Salih mutlu görünmeye çalışıyordu. Yemekler yendi, her akşam olduğu gibi eşiyle sohbet edip ve biraz da çocuklarla ilgilendi. Daha sonra bir sonraki gün için derste öğrencilerine anlatacağı konu için hazırlık yaptı. Sabah erkenden okuluna giden Salih okul bahçesinde ilerlerken bazı çocukların ellerinde buket çiçekler, bazılarında tek karanfiller olduğunu gördü , pek anlam veremedi. Daha sonra öğretmenler odasına girdi içeride bulunan öğretmen arkadaşların bazılarının ellerinde bazılarının masasının üzerinde de çiçekler gördü. Arkadaşlarının ‘’Öğretmenler gününüz kutlu olsun Salih hocam’’ sözleriyle günün anlam ve önemini de kavramış oldu. Gün boyunca birkaç çiçek te kendisine geldi. Bugün de bitmiş evine doğru yürümekteydi, aynı zamanda iç dünyasında düşünmekteydi. Evet bugün kendisinin de unuttuğu 24 kasım öğretmenler günüydü. Bu gün o gündü, hatırlandıkları, kutladıkları, gülücüklerin dağıtıldığı 365 te bir bugündü. Milli, manevi, kültürel anlamda misyon ve vizyon yüklenen, geleceğin mimarları, devlet adamlarını yetiştiren, ülkeyi yetiştiren öğretmenler için ne güzel bir gündü bugün. Mutluluğu hak eden ama olamayan öğretmenler hiç olmazsa bugün mutlu olmak, mutlu görünmek zorundaydılar sanki. Her sezon başı eğitim seminerleri düzenlenirdi; Öğretmen fedakar olmalı, adil olmalı, sabırlı olmalı, sevecen olmalı, dakik olmalı, hızlı olmalıydı, öğretmen empati kurmalı, öğrencisiyle, arkadaşlarıyla, idaresiyle, velisiyle iletişiminin nasıl olması gerektiği anlatılırdı, öğretmen şunu yapmalı bunu yapmamalı ve benzeri özellikler sanki sadece öğretmene ait hasletler gibi anlatılıp durulurdu, halbuki bütün bunlar insanlık vasıflarıydı zaten. Acaba öğretmen neydi? Duyguları yok muydu? Olabilir miydi? Derdi olabilir miydi? Bir takım maddi ihtiyaçlarını, eşinin ve çocuklarının isteklerini rahat bir şekilde karşılayabiliyor muydu? Öğretmen ağlar mıydı? Onun da bazen sığınacak bir limana ihtiyacı olabilir miydi? Acaba öğretmen için neler yapılabilir, öğretmene nasıl yaklaşılmalı, öğretmene ne yapmalı konusunda bir düşünüş, bir anlayış, bir dert var mıydı? Klasik söylemlerden de sıkılmıştı artık, Öğretmenlik kutsal meslek, öğretmenlik para kazanılacak meslek değil türünden söylemlerin farklı bir şekilde kullanılmasında da. Düşündü ki; Her şeyden önce, öğretmenlik vasıflarının da yanında öğretmenin kafası rahat olmalıydı. Öğretmenlik mutluluğu, huzuru hak eden en nadide kutsallıkta bir meslekti. Her meslek erbabı onun elinden geçmekteydi çünkü. O özgüveni tam, dik duran, dürüst ve her şeyden önemlisi milli manevi değerlerine bağlı, kendisiyle-çevresiyle barışık mutlu bireyler yetiştirmek için çalışmaktaydı. Bütün bu karmaşık düşünceler içerisinde elinde çiçeklerle selam verip mahalle fırınına girdi. İçeriden selamına karşılık verdiler. Başka müşteriler de vardı, içlerinden biri ‘’Hocam’’ diye seslendi. Döndü baktı eski öğrencilerinden biri karşısındaydı, sarıldılar, öğrenci;’’ Hocam gününüz kutlu olsun’’ dedi. Salih öğretmen teşekkür etti ve halini, hatırını, ne işle meşgul olduğunu sordu. Öğrencisi Anadolu’da bir kasabada savcı olduğunu söylerken gözlerinin içi gülüyordu, mutluydu. İşte o an Salih öğretmen mutluluğu hissetti. Öğrencisiyle vedalaşan Salih eve doğru giderken içi huzurla doluydu. Eve geldi , her zaman ki gibi eşi kapıyı açtı mutlu bir şekilde selam verip içeri girdi, çocuklarına sarıldı, oynadılar biraz. Yemekten sonra , oturma odasında oturuyorlardı, eşi içeri gitti elinde evde yapılmış bir yaş pasta ve elde örülmüş kazakla geldi. ‘’Öğretmenler günün kutlu olsun Salih Bey’’ dedi, çocukların ‘’Oley’’ nidalarıyla neşeli bir şekilde gülüştüler. Evet mutluluk buydu, huzur buydu, akşam başını yastığa mutlu bir şekilde koymuş, yetiştireceği öğrencilerini düşünerek uyudu.Çünkü O da bir insandı. TAMER MADEN
|